Acılar, üzüntüler ne zaman yakamıza yapışsa umut hemen imdadımıza yetişir. Bazı fiziksel özelliklerimiz vardır ki neyin iyi olduğu konusunda ikilem yaşatır. Mesela, ağrı eşiği dediğimiz fiziksel bir özelliğimiz vardır. Dişiniz ağrıdığında ağrı eşiği düşükse ağrısı çok olur fakat diş kurtulur. Ama ağrı eşiğiniz yüksekse dişi kaybedersiniz fakat hiç bir şey hissetmezsiniz.
6 şubat deprem haberini aldığım gün çaresizlik kapladı içimi. Sevdiğim arkadaşlarım nasıllar diye merak ettim. Ama iyi olduklarını öğrendiğimde tanımadığım insanlar için ne hissedecektim? Düşündüm ve dedim ki zarar görmemiş olma şansları yok. Ben bir şey yapmalıyım. Doktor değildim. Mesleğim gereği çok çaresizdim. Bir inşaat firmam da yoktu. Ülke genelinde yas ilan edildi. Maddi olarak yardım edebilirim dedim ama bu beni tatmin etmiyordu. Sanatçı olmak sanırım ağrı eşiğinizin düşük olmasına sebep oluyor. Her görüntü ve haberde ağladım. 1 hafta gözümden akan yaş dinmedi. Kızının elini tutan baba ile empati kurduğumda, hissettiklerimi tanımlamam mümkün değil. Kendimin bu dönemde çektiği acının çocuklar üzerinde etkisini düşündüm. Bir yetişkin olarak korktuğumuz depremin gözler önünde neler yapabileceği günlerce sergilendi. Bizlerin çocuklarımıza dikkatlice yansıtmamız gereken bu üzücü süreç direkt onlara aktarıldı. Dedim ki mesleğim şimdi işe yarayacak. Hem onlara bu süreci önemsememiz gerektiğini öğretirken hem de akıllarını çok meşgul etmesin diyerek sanat ile iletişimlerini arttırıp, toparlayabilirim dedim. İlk soru geldi; ülkemiz bu durumdayken siz eğlenecek misiniz? Sanat sadece göbek attığımız zaman kullandığımız bir dil olmadığı çok anlaşılmamış bunu anladım.
İnsanın yaşamını 1. derecede ilgilendiren çok değerli meslekler vardır. Hekimlerimizin 1. derece olduğunu bildik de, dolaylı yoldan inşaat sektörünün insan yaşamında 1. derece olduğunu şimdi anladık. Yıllarını eğitime adamış hekimlerimize kendimizi teslim ettiğimizde kırk kez sorguluyor, işini bilmeyen hekim deyip bir de şiddet uyguluyoruz. Ama inşaat sektörünün içinde okuma oranına baktığınızda çok ilginç kimse eğitim şart demiyor. “Demiri tutturmak için kimyasal sıktık üstüne istersen kırk kat çık yıkılmaz” diyen müteahhit iş yapmaya devam ediyor.
Bir öğrencim, derste sorgulayan dansçılar olmalısınız dediğimde, ilk olarak dansın nasıl çıktığını sorgulamayı düşünmüş. Sonrasında da arkadaşlarıyla bunu paylaşmayı istedi. İnsanlığın ilk yıllarında diller yokken anlaşmak için işaretleşmek ve bedensel hareketler ile yaptıkları diyaloğun dansı başlattığını anlattı. Dans; diğer sanat dalları gibi tüm duygu hallerini yaşamak için vardır. Biz dansçılar bedenimizi konuşturmak için eğitiliriz. Dedim ki bedenle konuşacak bu kadar çok şey varken bedenleri ile konuşmaya, daha yüksek sesle sunmaya ihtiyacımız var.
İnsan yaşamını 1. derece ilgilendiren diğer dalın sanat olduğu ortada. İnsan sağlığını bozmadan önce sağlığını korumak için sanatı tercih etmesi gerektiği bir çok ülkede anlaşılmışken, bizler kendimizi düşünemediğimiz için sağlığımızı yitirince bazı şeyleri anlayıp “tüh” demeyi çok iyi biliyoruz.
Bir şeyleri yitirmeden önce kendiniz için sanat yapmak çok önemli. Ben dansçılarımın sağlığı için sanat yapmalılarını söylüyorum. Derslerimiz eğlenme üzerine şekillenmiyor, bedeni ile konuşmayı öğreniyorlar.
Sanatın umut olması dileğiyle…
Arman ESEN